Evrim, tarihte yaşandığı iddia edilen bir süreçtir ve bizlere canlılığın tarihi hakkında bilgi verecek yegane bilimsel kaynak da fosil bulgularıdır. P. Grassé, bu konuda şunları söyler:Bugün dünya üzerinde neredeyse kavranamayacak kadar çok sayıda tür yaşıyor olmasına rağmen, bunlar birbirinden güçlükle ayırt edilebilen ara formlardan oluşan sürekli bir spektrum oluşturmazlar. Bunun yerine, türlerin nerdeyse tamamı, birbirinden belirgin şekilde farklı temel gruplara aittirler.
Doğa bilimciler
unutmamalıdırlar ki, evrim süreci sadece fosil kayıtları aracılığıyla
açığa çıkar… Sadece paleontoloji (fosil bilimi) evrim konusunda delil
oluşturabilir ve evrimin gelişimini ve mekanizmalarını gösterebilir.
Fosil kayıtlarının bu konuda bize ışık
tutabilmesi için de, evrim teorisinin öngörüleri ile fosil bulgularını
birbirleriyle karşılaştırmamız gerekir.
Evrim teorisine göre bütün canlılar birbirlerinden türemişlerdir. Önceden var olan bir canlı türü, zamanla bir diğerine dönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre, bu dönüşüm yüz milyonlarca senelik uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir. Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız "ara türler"in oluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir.
Örneğin geçmişte, balık özelliklerini
hala taşımalarına rağmen, bir yandan da bazı sürüngen özellikleri
kazanmış olan yarı balık-yarı sürüngen canlılar yaşamış olmalıdır. Ya da
sürüngen özelliklerini taşırken, bir yandan da bazı kuş özellikleri
kazanmış sürüngen-kuşlar ortaya çıkmış olmalıdır. Bunlar, bir geçiş
sürecinde oldukları için de, sakat, eksik, kusurlu canlılar olmalıdır.
Geçmişte yaşamış olduklarına inanılan bu teorik canlılara "ara geçiş
formu" adı verilir.
Eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte
yaşamışlarsa, bunların sayılarının ve türlerinin milyonlarca hatta
milyarlarca olması gerekir. Ve bu canlıların kalıntılarına mutlaka fosil
kayıtlarında rastlanması gerekir. Çünkü bu ara geçiş formlarının
sayısının bugün bildiğimiz hayvan türlerinden bile fazla olması ve
dünyanın dört bir yanının fosilleşmiş ara geçiş formu kalıntılarıyla
dolu olması lazımdır. Bu gerçek Darwin tarafından da kabul edilmiştir ve
Darwin, Türlerin Kökeni'nde bunu şöyle açıklamıştır:
Eğer teorim
doğruysa, türleri birbirine bağlayan sayısız ara-geçiş çeşitleri mutlaka
yaşamış olmalıdır... Bunların yaşamış olduklarının kanıtları da sadece
fosil kalıntıları arasında bulunabilir.
Ancak bu satırları yazan Darwin, bu ara
formların fosillerinin bir türlü bulunamadığının farkındaydı. Bunun
teorisi için büyük bir açmaz oluşturduğunu da görüyordu. Bu yüzden,
Türlerin Kökeni kitabının "Teorinin Zorlukları" (Difficulties on Theory)
adlı bölümünde şöyle yazmıştı:
Eğer gerçekten
türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara
geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil
de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu
olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü
olarak bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle
bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya
çıkarmamaktadır ve belki de bu benim teorime karşı ileri sürülecek en
büyük itiraz olacaktır.
Darwin'in bu büyük açmaz karşısında öne
sürdüğü tek açıklama ise, o dönemdeki fosil kayıtlarının yetersiz
olduğuydu. Fosil kayıtları detaylı olarak incelendiğinde, kayıp ara
formların mutlaka bulunacağını iddia etmişti.
http://fosiller.com/index.php?option=com_content&view=article&id=993:fosil-kayitlarina-gore-turlerin-kokeni&catid=45:canlln-koekeni&Itemid=147

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder